KORKUTELİ HABERLERİ TÜMÜ
USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

MEDED YA ALLAH MEDED YA RASULALLAH!

12-02-2023

(BU YAZİ İKTİBASTIR)

Bismillahirrahmanirrahim

Meded Ya Resulullah

Destur Ya Ali, Destur Ya Mehdi, Destur Ya Rical’el Gayb

Soruyoruz, sorguluyoruz. Felsefe’nin temeli bu değil mi?

Büyük resmi görebilmek için küçük parçaları toparlamak gerekmez mi?

Biz de inançlarımızı, mitleri, tarihsel süreçleri ve yaşanan hadiseleri ortaya koyduk; boylu boyunca soruyor ve sorguluyoruz sadece.

Bu, komplo teorileri üretme ve halkı bilinçlendirme amacı taşımayan bir yazıdır. Tamamen fantastik bir kurgu gibi de okuyabilirsin belki de öyle bir şeydir ya da yazıda ilahi idrakına fener tutacak şeyler de bulabilirsin, açıkçası hiç fark etmez. 

Güneydoğu Depremi ve uyandırdıkları şeyden ve yaşananların ne olduğundan bahsedeceğim.

İlk başta “büyünün en etkili nasıl yapıldığını” bir anlatalım. Tüm bağlamları sadece bendeki tanımlarıyla anlatabilirsem, ne demek istediğimi sezebileceğini düşünüyorum.

Büyü, en etkili Hak Kelamı’na zarar vererek, kelimeleri tersten yazarak, ayetleri birbirine katıp ahengini bozarak, Kur’an’ı yakarak ya da kutsallığına kasten zarar vererek yapılır. Büyü dediğimiz şey, enerjisel kırılmalar yaratarak, yerini farklı frekanslarla doldurup iradeye etki etme yöntemidir. 

Peki “Ritüel” nedir? 

Ritüel geniş bir enerjisel dalga boyunu yakalayabilmek için yapılır. Her ritüel bir “bedel” gerektirir. Bu bedellerin çoğu “kurban vermek”dir. Kan dökmek, can almak oldukça kuvvetli sayılan ve tüm boyutlarda gedikler açabilecek güçlü bir yöntemdir. Özellikle sunulan kurban İnsan (eşref-i Mahlukat- Allah’ın tüm sıfatlarını yaratılışında taşıyan en şerefli varlık) ise, şeytani varlıkların ağzını sulandırır, yapmayacakları şeyleri yaptırır, en arzu ettikleri kurban şeklidir. Çünkü ezelden istedikleri bunun intikamıydı, ezelden istedikleri insanı secde ettirmekti. İnsan kanıyla yıkanmak onları güçlü kılar, hiç elde edemedikleri elementleri yakalamaya çalışırlar, maddeleşme vasfına eremedikleri güçlerini, toprak elementiyle elde etmeye çalışırlar.

Şimdi gelelim konu bağlamlarına.

Türkiye: hilafeti hala manevi bir şekilde elinde bulunduran, İslam’ın ve ümmetin koruyucusu, İslam’ın temsilcisi ve tüm emanetleri (Tabut-u Sekine dahil) elinde bulunduran ülkemiz. Öyle ki, dünya’da Türk dediğinizde akla gelen ilk şey “Müslüman”dır. Bir Türk, ister Hristiyan, ister dinsiz olsun, tüm dünya da İslamiyet ile özdeşleşmiştir. 

Mezopotamya: Her ne kadar sınırları Urfa civarından başlıyor gibi görünse de, yakın coğrafyasını da içine alır, Malatya, Antep, Urfa, Mardin, Hatay, Diyarbakır, Adana, Elazığ, Halep, Bağdat, Basra şeklinde ilerler. 

Uygarlığın başladığı yerdir, bu sadece iklimiyle alakalı değil, Dünya düzleminde boyutsal ve enerjisel gücün en yoğun olduğu bölgelerdir. Büyü’nün ilk yapıldığı ve kuramlarının ilk oluşturulduğu, şeytanın insana ilk öğretilerini gerçekleştirdiği, aynı zamanda Peygamberlerin yoğunlukla insanları düzeltmeye çalışıp, en çok zulme uğradıkları topraklardır. Hak ile batıl savaşının tarihi burada başlar. Mezopotamya halkı her ne kadar kendine özgü bir ırk kabul edilse de aslı Türk’tür. Göbekli tepe bunun en net kanıtıdır; her ne kadar saklamaya çalışsalar da.. (Bu konuda pek çok yazı bulabilirsin, araştırmalı emek vermelisin!) 

Diyarbakır’da Mithras tapınağı, şeytanilerin hala orada gerçekleştirdikleri ayinler, bulunan Amerikan rozetinin sırrı, bu rozetin ortadan kaybolması, Anadolu’nun sır muhafızlığı konularını da araştırırsan bu yerin önemini çok çok daha iyi anlayabilirsin. 

Şeytan ve Cinlerin yuvaları: Duymuşsunuzdur ki Adem as. yeryüzüne indirilmeden önce, buranın sakinleri Cinler ve aynı cinsten gelen şeytanlardı. Yeryüzünde bozgunculuk çıkardıkları için ve Allah’ın muradı olarak; İnsan’ın imtihanının burada başlaması için, çoğu helak edildi. Dinazorları öldüren metor dediğimiz tarihsel süreçte, aslında cinler yok edildi. Bunlar cinlerin en şerrileri, en güçlüleriydi. Teknolojileri oldukça ileri seviyedeydi. Bu yüzden felaketlerden kaçarken yer yüzünde ve bazı gezegenlerde (Mars ve Jüpiter) (Ne kadar garip, “Jüpiter Yükseliyor” filmini izlemiş miydin?) yuvalanacak yerler buldular. Dünya’dakiler yer altındaki 3 sığınağa yani, kendileri de dalga boyunda varlıklar olduğu için bir boyut sığınağına kaçtı ve delikleri üstlerine mühürlendi. Bilin bakalım bu yuvalardan biri nerede?

Doğru tahmin, Güneydoğu Anadolu’da!

Deccal: Yeryüzünde hiçbir peygamber yoktur ki ümmetini deccal fitnesiyle uyarmamış olsun! Deccal cinni türünden farklı bir varlıktır. şeytanlaşmış cinlere hükmeder, şeytanın azdırmasıyla hareket eder. Yüzyıllardır kendisine taptırır, Mithras tapınağında deccalin komutanları, büyük fedaileri tarih öncesinden beri ona tapınırdı, orada ayinler düzenler ve yapacakları büyüler için kurban sunarlardı. 

İlk Hristiyanlar onlarla mücadele etmiş, onları engellenmiş ve tapınaklarını yıkmışlardı. Buradaki öğretiler önce İngiltere’ye ardından Amerika’ya taşınmış, faaliyetlerine orada devam etmişlerdi, ama hiçbir zaman buradaki enerjinin gücünü tam olarak yakalayamadılar. Yakın zamanda arkeolojik kazılarda tapınak tekrar keşfedildi, o zamandan beri her yıl Mithras tapınağına gelen Rothschild Rockefeller gibi şeytani ailelerinin haberlerini, bunların orada gerçekleştirdikleri ayinler konusunda köylülerimizin verdiği röportajları, google’da bulabilirsin.

Grammy Ödülleri açılış ayini: Ülkemizde gündeme düşmemesinin sebebi malum. Grammy ödüllerinde trans şarkıcı Sam Smith ve Kim Petras satanist bir kutlamayla performans sergiledi. Sahnede parlayan alevlerin içinde, kafesteki kadın şeytanların salınması ve baş trans şeytana tapınması anlatıldı. Dünya’da pek çok tepki çeken performans adeta yaşananların kutlamasıydı. Şarkının adı “Unholy” yani “Dine aykırı”.

Şimdi, resmin parçalarını açıkladık, gelelim 21 Ocak 2023 tarihine. Bir adam çıkıyor, nedensiz ve gereksiz yere, Türkiye’yi protesto etmek amacıyla Büyükelçiliğimizin önünde Kur’an yakıyor.

Bu adam neden protesto için bayrak yakmıyor, liderlerimizin fotoğrafını yakmıyor, protestosunu sergileyebileceği milyonlarca mekan, milyonlarca ifade yolu varken, neden Kur’an yakıyor? Kur’an sadece bizim kutsal kitabımız mı? Aslında tüm İslam coğrafyasında, sayı olarak azınlık bile sayılabiliriz. Endonezya’da 204 milyon Müslüman var mesela.. 

İşte burada bu bağlamlar birbiriyle sarmanlanıyor ve sebep halkaları etrafımızı çevreliyor. Ne demiştik, Hilafet bizim elimizde, Hak ile Batılın savaşında komutan biziz. Mehdi as bizim topraklarımızda. Melhame-i Kübra burada. Yani İslam ve Kur’an demek, bu yüzyılda Türkiye demek. 

Demiştim ya büyü en etkili Hak Kelamı’na zarar verilerek yapılır diye. İşte alametler doğrultusunda deccal’in adamları bu ritüeli tam olarak 21 Ocak’ta Kur’an yakarak başlattı. Büyünün gücü doğrultusunda bu eylemi tekrar da ettiler. Niyetlerini gizleme ihtiyaçları yoktu, göstere göstere kibirle yaptılar çünkü küçük tanrıyı oynuyorlardı.

Ardından 6 gün sonra büyükelçilikler sebepsiz yere kapatıldı. 13 gün sonra Amerikan savaş gemisi boğaza demirledi. 

“Bu millet âlim değildir ama ariftir. bu irfanı sayesinde pek çok şeyi okumuşlardan daha iyi sezer, fark eder ve bilir” demişti Ömer Seyfettin. Kur’an yakma ritüeli ile eş zamanlı Bursa semalarında oluşan garip bulut, 99 depremindeki gibi boğaza demirleyen gemi, pek çok insanımızın sorgulamasına sebep olmuştu. Evet, hepimiz deprem mi olacak, bu adamlar yine bize ne yapacak diye bekliyorduk. Uyanık olanlarımız bu sembolleri okuyabiliyor, insanları en kötü senaryoya karşı uyarıyordu. Savaş içine doğru çekildiğimizi fark ediyorduk ama tam olarak ne olduğunu halk olarak kestiremiyorduk.

İkinci ritüel Amerikan gemisinde gerçekleşti, ilki ateşle havaya, ikincisi deniz üzerinde suya yapıldı. 

Son ritüel kalmıştı toprak.. Son olduğu için bunda kurban gerekiyordu ama uyandırılmak istenen şey çok güçlüydü, birkaç kurbanla olacak şey değildi. Melhame-i Kübra için asker topluyorlardı, yeryüzünde mühürlenen azgın cinler efendileri ile birlikte yer altından çıkarılmalıydı. Efendileri güçlüydü, halkının sadakati için kurban istiyordu, masum insanları.. 

Önce bölgede yerleşik yaşayan reptilianlar bölgeden Mardin’e doğru çekildi. Çekilirken zemini hazırladılar, su ile yaptıkları büyü ile zemin yumuşatıldı, öyle ki elini soktuğunda akışkan bir balçık haline geldi. Kurbanlar için hava şartları hazırlanmıştı, can kaybı ne kadar çok olursa besleyecekleri şeytanlar o kadar kuvvetlenecekti.

15 Recep 1444, yani kan dökmenin yasak olduğu haram ay, manevi arınmanın en üst düzeyde olduğu Allah’ın ayı Recep’in tam ortası. Adem a.s’dan beri hürmet edilen, asla kan dökülmeyen, iyilik ve kötülüklerin kat ve kat daha fazla yazıldığı, manevi gücüne putperestlerin dahi hürmet ettiği ayın ortası. Vakdi zamanında alim sıfatını taşıyan şeytanın etkilerini çok iyi bildiği bir ay. Tevbe suresinde (kısa anlamı olarak) “Kafirler bu aylarda sizinle topyekün savaşırlar “ diye açık açık uyarıldığımız ay. 

Saat 4.17…

 Aslında bir gün öncesi Elon Musk bir Tweet paylaşmıştı. Tweette sadece 420 yazıyordu başka hiçbir şey yazmıyordu. Açık açık saati dahi verilmişti. 

Bir uğuldama- çınlamayla beraber yıllardır biriktirilen enerji salındı. Ani bir darbeyle yeryüzünün en zayıf olduğu fay hattı bir fermuar gibi boydan boya yarıldı. Aslında ikindi vaktinde herkes bir şeyler olacağı konusunda uyarılmıştı. Herkeste bir huzursuzluk, iç sıkıntısı vardı, deprem manası içeren rüya görenlerin sayısı o kadar çok ki..

Gedik ilk açılır açılmaz tüm evliyaullah, tüm dua ordusu, tüm manevi kuvvet sahipleri etrafını sardı. İlahi takdire müdahale, ancak izin verildiği kadardır. Çıkışlar büyük miktarda önlendi. Ümmeti Muhammed zulüm altındayken, ellerinden gelen her şeyi ama her şeyi yaptılar. Gedik manevi kuvvetle doldurulmaya başlanıldı. Güçleri gediği büyütüp çıkmaya yetmiyordu, bu yüzden ikinci bir darbe ve manyetik dalgayla mührü tamamen kırmayı başardılar. 

Ümmetin çığlıkları arş-u ala’yı titretirken, Evliyaullah himmet isteyen, dua isteyen herkese yöneldi, öncelik onlara verildi. Efendilerinin ve çoğunun çıkışını önleyemediler. Milyon yıldır oluğa hapsedilmiş cinler sevinçten delirmişçesine yeryüzüne aktılar. Amik ovasında efendilerin arkasında dizildiler ve deccalın bizzati kendisine biyat ettiler. 

Evliyaullah bu sefer gelen emirle “Allah’tan başka galip yoktur” diyerek oluğu doldurmaya ve kuvvetlerini kesmeye yöneldi. Ne kadar Müslümanın ruhaniyeti varsa buraya toplanıldı ve kılıçlar kınından çekildi. Büyü bozuldu, gedik kapatıldı. Anadolu evliyaları Amik ovasında safa durdu. Kaçan cinler dağıldı ve saklandılar.

 Bunların kuvveti yeryüzünde yaşayan cinlerden daha fazla. Azgınlıkları da daha fazla, çete gibi diğer cinlere zorbalık da yapıyorlar. Bunların zararları daha fazla, insanları azdırmakla kalmayacak, canlarına kast edecekler. Bundan sonra yaşanacaklara hazır olmak lazım. Kalabalıktan ve gafletin kol gezdiği mekanlardan uzak durmak lazım. Abdestsiz gezmemek ve manevi olarak kuvvetlenmek lazım. Çünkü başka türlü olacaklardan kurtuluş yok gibi.

Zaten son bir yıldır frekanslarda bozulmalar tespit ediyordu, sismik dalgalar sistematik şekilde topraklarımızı etkiliyordu. Jeologlarımız deprem konusunda sürekli uyarı yapıyordu, yüklenilen enerjiyi okuyabiliyorduk ama açıkçası sol tarafı gösterip sağdan vurdular. 

Ülkemize gelen istihbarat atom ile alakalıydı, Güney’den saldırı bekleniyordu fakat bunun Akdeniz üzerinden geleceği düşünülüyordu. Bu yüzden Kıbrıs- Mersin- İzmir- İstanbul arası tamamen kontroldeydi, habersiz kuş dahi uçamazdı. Koruma altına alınan yerler orasıydı. 

(tekrar uyarıyorum bu yazılanlar bir tespitin kurgulanmış şekli, bir sorgulama ve parçaların birleştirilmesi)

Neden oldu bu yaşananlar diye hepimiz sorguluyoruz bu günlerde. Yaşananlara Allah’ın gazabı diye bakanlar, Allah’ın zatına iftirada bulunuyorlar. Hak ile batılın mücadelesinin en çetin, en şiddetli zamanında olduğumuz için yaşanıyor bunlar. 

Evet, ilahi denge bozuldu, günahlar yaygınlaştı, maneviyat bozuldu. Ama unutmayın Allah zalim değildir. Adetullah asla değişmez. Bunun alametleri; Recep ayında asla gazap edilmemesi, uyarı niteliğinde gelen afetlerin asla ikilenmemesi, azap olarak gelecek uyarının en azgınların ve inkar edenlerin başına gelmesidir. Depremin yaşandığı coğrafya ülkemizin en dindar kısmının yaşadığı, Suriyeli yetimlerin barındığı, medreselerde en çok hafızların yetiştiği bölgedir. Haram ayın, Allah’ın ayı’nın ortası, rahmetin bol dağıtıldığı zamandır. Allahu Teala bir azap verdiğinde yine merhameti ile muamele eder, ikinci bir depremi acı içinde ona yalvaran, korkmuş kulunun başına asla tekrar vermez, mümin kuluna bu şekilde azap etmez.

Bütün bu yaşananlar elbette Allah’ın bilgisi dahilindedir. O izin vermeden yaprak kımıldamaz. Ama buyurur ki, 

"Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır." (Âl-i İmran, 178)

İmtihan dünyasında olduğumuzu, peygamberlerin dahi bu sınavda olduğunu unutmayalım. Ahir zamanda Mehdi a.s devrinde yaşadığımızı unutmayalım. Cihad’ın sadece eline silah alıp savaşmak olmadığının farkına varalım, nefisle, şeytanla, binbir türlü varlıkla manevi kuvveti kuşanarak da cihat ettiğimizi unutmayalım. Nefislerimizi besleyerek rahata alıştığımız bu dönemde, rahatımız bozuldu diye sızlanmak, üzerimizdeki İslam’ın hakkını vermemek, sorumluluğu devlete atmaya çalışmak kalu bela’da verdiğimiz söze ihanettir. Hepimiz kul olmak için doğduk, kul elbisesine bürünerek şeref kazandık. Kulluğumuzu arttırıp maneviyatımızı güçlendirmezsek, şeytanın deccalın fitnesinde önemsizce kaybolur gideriz. Mücadeleyi bırakmayalım, bu son savaşta safımızın Hak’dan yana olduğunu gösterelim

(Bu yazı İktibastır.)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?